tr
Ömer Lekesiz

Ateşten Kelimeler

Notify me when the book’s added
To read this book, upload an EPUB or FB2 file to Bookmate. How do I upload a book?
  • Yüksel Özhas quoted3 years ago
    Ailem, çevrem, işim, kariyerim… Üzgünüm. Terketmiyor, terkettiriliyorum. Ki, terkettirildiğim senden önce kendimim. Artık hiçbir şey seninleyken güzel olduğunca güzel olmayacak. Benim diyebileceğim bir hayatım olmayacak. Seni bana terkettirenlere adanmış bir yaşantıyı yaşayacağım. Zor ve ağır sözlerimi çoğalttırma ki bana, aklında merhametini dilenen görüntümle kalmayayım.”
    Caferağa’nın taş duvarlarından tırnaklarınla taş söküyormuşçasına dinleyişini, kaybetme düşüncesini de kaybedişini; neden, niçin, nasıl, ne zaman, neyle, nice sorularını özel sözlüğünden silişini; Afife’nin yalvararak kendisinden uzaklaştırdığı Sehalattin gibi dilini en olmadık zamanda söylenmeyecek şarkılara emanet verişini…
    Tartışamayışını, susuşunu, donup kalışını… Andan da kısa bir anda Rabbinden dilediğin yardımla toparlanıverip, masada ne bıraktığına bakmaksızın kalkışını; oradan hızla ayrılışını hatırlasan, hatırlasan…
    Bir pire için bir yorgan yakan sen çocuk-kadın, o kalkışla ömrünün on yıllık tarihini yakan!
    Ve şimdi oturduğun taştan, senden taraf olmamı istercesine “Bana ürkek ve mahçup, dolu gözlerle baksan”.
    “Göze ulaşmak için kaş engelini aşmak gerekir” diyene karşı şu replikleri tekrarlasan: “Ya benim zamanımdan konuşsaydın? Diğer engelleri saymaktan kaşa gelemeyip bitap düşerdin hazret! Ben, saymaya cesaret etmekle bitap düşen
  • Yüksel Özhas quoted3 years ago
    kolundaki müzmin ağrıya dokunuyormuşçasına ilahi şifadır diye şükrettiğin;
    dizlerine değiyormuşçasına dizlerinden derman devşirdiğin;
    susamışsın da su getirmişçesine teşekkür ettiğin;
    cevabı zor bir sorunu çözmüşçesine aklını nimet bildiğin;
    üşüdüğünde bir yorgan gibi sarındığın,
    sevindiğinde ilk heyecanını paylaştığın,
    bunaldığında varlığından ilk ferahlık duyduğun;
    som bir yokluk olan yalnızlığında bir veli olarak tutunduğun;
    uzayan yollarında yoldaşın olarak bulduğun;
    karşılaştığın nankörlüklerde, hoyratlıklarda, ihanetlerde hayırhah bir arkadaş, ezelden bir şehirli, ebedi sadık bir dost olarak kendisine koştuğun;
    mahrem kelimelerin aklından taşmaya başladığında onları onun engin mahremiyetine emanet olarak sunduğun;
    hayaliyle halvette bulunduğun;
    saygısında saygının, aşkında aşkın künhüne vakıf olduğun;
    dilinden kelime, zihninden imgeler kaptığın;
    tebessümüyle sarhoş, sohbetiyle mest olduğun…
    o gerçek ve o hayal adamın sana söylediklerini kelime kelime hatırlasan:
  • Yüksel Özhas quoted3 years ago
    em’e değen pervaneyi, yanmanın tadına alıştıran ilk acıdır haz.
    Zemzem’in bebek İsmail’in topuklarına erişmek için arzı delme arzusudur haz.
    Su-ağaçla adlandırılmış peygamberin kundağını taşıyan Nil’in serinliğidir haz.
    İstiridyenin, nisan yağmurundan düşecek bir damlayla kapanma dileğidir haz.
    Başına buyruk olma emriyle sorgusuz kılınmış tek emirdir haz.

    Adını zikretmekten uyuyamadığın;
    adını zikredek uyandığın;
    sitem etsen de, kızsan da gerçekten daha gerçek olan hayalini yanından uzaklaştırmadığın;
    kitap raflarını deviriyormuşçasına, kitaplarını ortalığa savuruyormuşçasına kızgınlıklarına naz hali yüklediğin, masa lambanı kapatıyormuşçasına karanlığını örtündüğün;
    gecenin bir yarısında adını çağırdığını sanıp, “ne?” ünleyişiyle dört yanında arandığın;
    birlikte oturuyormuşçasına yanından kalkmak için izin dilendiğin;
    dar yolunu kapatmışçasına kendisinden geçit istediğin;
    kederlendiğinde başını ellerinin arasına almışçasına minnetlerini ilettiğin;
  • Yüksel Özhas quoted3 years ago
    Yakınamamaktır; yakınamamayı da yakınamamaktır.
    İstememektir, istememeyi de isteyemememektir.
    Ağlayamamaktır; ağlayamamaya ağıt da yakamamaktır.

    O üşüdüğünde birlikte örtündüğünüz mor şalını, sevdiğin ve sevildiğin zamanlardan bir hatıra olarak Marmara’nın soğuk sularına atarken bunları düşünsen.
    Düşünmesen.
    Onca olan bitenin bunca düşünmenden kaynaklandığını bilip düşünmekten vazgeçsen.
    Marmara’nın sesine cevap verme kolaycılığından kaçınıp haz denizine yönelsen:
    Ölmek için dişisinin son öpücüğünü bekleyen örümceğin ilk ve son birleşme sevincidir haz.
    Çatlamış bir nara uzanan kupkuru dudakların kıvancıdır haz.
    Kendi lezzetinin lezzetinden habersiz lezzetin saflığıdır haz.
    Gerçeğin gerçekliğini, rüyanın rüyalığını unuttuğu zamandır haz.
    Alanın verene, verenin alana dönüştüğü andır haz.
    Canla tenin, dişiyle erkeğin bir kılınmaya şükrettiği demdir haz.
    Şem’in, bir yelpazenin rüzgarıyla eğilmeyi bekleyişidir haz.
  • Yüksel Özhas quoted3 years ago
    ebeveynidir; karasevda, melankoli, dalgınlık, ürkeklik, hoyratlık, sayrılık, sürekli bir ismi samranış onun çocuklarıdır.
    Örselenmiş bir güle, rüzgarın savurduğu bir mor şala, denizde salınan bir sala, çiçeğe duramamış bir dala, ufukta kaybolan bir yola, onu yapan arıya mezar olmuş bir bala, tezenesi kırılmış bir saza mahsus olandır.
    Onu kuşananın ciğerlerini zağcı kılarak zağlanmış bir bıçaktır.
    İki gözüyle birden bakanın, varlığı da yokluğu da ölüm olan nazarında kurulmuş can pazarıdır.
    “Kün” emriyle nefesin, ruhun, canın İlah’tan koptuğu andır.
    Her yeni kopuşla tekrarlanan, tekrarlandıkça kopuşları artan bir İlahi deverandır.
    Hezeyandaki inkardan utanıp, varlıktaki varlığından kaçandır.
    Sabırdaki rahmete tutunup, özündeki merhameti çoğaltandır.
    Yahya’dan, tüm peygamberlere miras kalandır.
    “Ben hüzn ümmetinin peygamberiyim” buyuran Büyük Doğrucu’nun yüzünden ay yüzeyine çizgi çizgi yansıyan gölgelerdir.
    Ahirete götürebilecekleri hiçbir şeyleri olmayanların, Rahmanın merhametine sunabilmek için yanlarında götürebilecekleri tek yüktür.
  • Yüksel Özhas quoted3 years ago
    öyle bir büyüseler ki sen onları nereye saklayacağını şaşırsan; hüznler kuşanarak ancak aklına mukayyet olsan.

    “Sevinç bizi bulsun” diye dua ederek, neşede tümleneceğini umar da herkes, kederde tümlenmeyi düşünmez! Oysa ki kederde tümlenmeyen hüzn sahiline erişemez; hüzn sahiline erişemeyen haz denizinde yüzemez.
    Şeyhimiz Galib’de kelimelerden bir cisme ad olan, üstadımız Sezai Karakoç’ta kalbin zarında titreyip duran hüzn, Adem’den bugüne kimin diline pelesenk olmamıştır ki?
    Kuşanan da konuşur hüznden, kuşanamayan da; bilen de konuşur onu, bilmeyen de.
    Tüm kelimelerin kavşak noktasında durur hüzn, kimileri için bir hal, kimileri için bir maske…
    Hüzn, firkatle titreyen bedenlerin sırrıdır; hüzn içre bir hüzn olmaktan başka yoktur hüznün tanımı; suretlerde ve sıfatlarda yer yer görünüşüyle buldurur bize kimi anlamlarını. Ki hüzn:
    Erken çiçeklenmiş kayısı ağacının ayaz karşısındaki şaşkınlığıdır.
    Konuşanın konuşamadığı, gösterenin gösteremediği, duyuranın duyuramadığı, işitenin işittiremediğidir.
    Su tabiatlıdır, engininin de enginine, derinin de derinine inmeyi isteyendir.
    Kader, kaza, keder, gam, elem, kasvet, acı, gariplik ebe
  • Yüksel Özhas quoted3 years ago
    sesine takılarak, boşluğa kilitlenmiş bakışlarında kaybolsan.
    Görüşme zamanlarındaki dinginliğin; selamlarla ulaşan hoş esintinin dışında kayda değer bir kıymeti kalmasa geçmişinin; tadı, keyfi, umudu, ulaşma gayretini içermese artık geleceğin….
    Mermeri kesen bir urgan gibi azmin; keskin aklın, otuz beş yıllık hayattan devşirdiğin birikimin; onca okumuşluğun, yazmışlığın, parlak zekan, intikal kabiliyetin, tecessüsün... çok ağır yüklere dönüşerek, çökertseler omuzlarını.
    İlenişini; el-Kahhar olanın kahrından gelecek bir işareti bekleyişini; çözümsüzlüğünü, zaman ve mekan farkının bir gereğiymis gibi makulleştirmeye çalışsan.
    Zaman, akşam ezanlarında sabitlenmiş olsa. Mekân oturduğun taştan ibaret kalsa. Martılar, ruh sahipleri onun zalim ayakları altında ezilmesinler diye karanlığın gelişini haber verseler çığlık çığlığa.
    İşte, Hüzne giden bir hazzın içinde bulsam seni orada.
    Dilin ilk kez sevgi sözcüklerini anmasa. Alnını kıvrım kıvrım örten kâkülün karayazını gizleyemese.
    Gözlerin ürkek ürkek baksa.
    Şakakların seğirse.
    Dudakların titrese.
    Şah damarın ağır bir acının yüküyle gerilse.
    Caferağa’da, masanın üstüne çıkaramadığın ellerin şimdi onun ellerine olan özlemlerini soluyup, öyle bir büyüseler
  • Yüksel Özhas quoted3 years ago
    AĞLASAK1

    Hüzne giden bir hazzın içinde bulsam seni
    Bana ürkek ve mahçup, dolu gözlerle baksan.
    Yüzüne vuran mehtap göz yaşlarında yansa
    En derin bir hüzn ile sen ağlasan ağlasan.

    Her şeyin ve her şeyin uzağında yalnız,
    Yarı bir aydınlıkta baksam sana ve baksam
    Solgun yüzünde aşkın seyr etsem elemini,
    En derin bir hüznile ben ağlasam, ağlasam.
    *
    Şair’in bana yakıştırdığı hikâye:
    Sarnıç’tan Gülhane’ye inen daracık sokağı geçip, parkın içinden Sarayburnu’na çıkarken, yüreğinin yoğun ritmine inat bir sükûnetle buluşsan.
    Gönlün ve dilin, sözleri ve tınısıyla içinde burgu gibi dönecek bir ayrılık şarkısını birlikte terennüm etmek için açık gerekçe saysalar sükûnetini.
    Ahırkapı sahiline yürüsen.
    Senin hayattaki varlığın kadar iğreti duran taşlardan birinin üstüne oturup, “gel katıl soğuk sularıma, can emanetinden, ten yükünden kurtul” diye fısıldayan Marmara’nın
fb2epub
Drag & drop your files (not more than 5 at once)