Biliyorum ki, şu an size hayatınız tekdüze gelmekte. Basit, bayağı, sıkıcı. Hatta, neden bunları yaşıyorum, dediğinizi duyabiliyorum. Sıradan bir hayatınız var. Her gün uyanıyor, aynı şeyleri yapıyor, uyuyorsunuz. Kendinizi katı kurallar içine hapsedip, aynı oyunu oynayıp duruyorsunuz. Hırslar, kızgınlıklar, yarışlar eşliğinde sevgiden yoksul, mutsuzluktan varsıl zaferlerinizi kutluyorsunuz.
Hiç beklemeden bindir çeşit maske edinip, bin bir isme, şekle bürünüyorsunuz. her şeyi sıradan hayatınızı koyu renkli gölgelerinizden korumak içim yapıyorsunuz. korunmak için bir başkasının el uzatmasını istiyorsunuz. Bekliyor, istiyor, ihtiyaç duyuyor, edinemiyor, isyan ediyorsunuz. Ailenize, hayatınıza, yaradana… isyan ediyor, öfke duyuyor, mutsuz oluyorsunuz.
Dilinizden dökülen, bunları yaşamak için, hak etmek için ne yaptım, diye başlayan cümlelerin peşinden gidip, yüreğinizde fırtınalar estirip yağmurlar yağdırıyorsunuz. Oysa başınızı ellerinizle yarattığınız mutsuzluk çukurundan bir çıkarabilseniz, sağınıza solunuza bir bakabilseniz hiç de mutsuz, kaybetmemiş, yenilmemiş, bitap düşmemiş, harap edilmemiş olduğunuzu fark edeceksiniz. İki eliniz, iki ayağınız, gören iki gözünüz, duyan iki kulağınız olduğunu fark etmek!..
Bedeninizdeki tüm uzuvların, organların, sinirlerin doğal sağlık halinde çalışmasından bahsediyorum size. Öyle ya, Her şeyin başı sağlık, derler altını üstünü çize çize.
Peki, siz ne kadar farkındasınız?
Hiçbir çaba sarf etmeden sahip olduğunuz varsıllığınız sizin için ne kadar kıymetli?
Ne ölçüde değerli?
Mutluluk derecelendirmenizde ne kadar önemli?